Skip to main content

Not Defteri

Karardı hava, sıkıcılığın kol gezdiği yeryüzünde uyum sağlamak uğraşında bir adam çıktı sokağa. İlk gittiği yer deniz kenarıydı, belki de başkalarının gitmeye can attığı o esintili yer adam için 5 dakikalık uzaklıktaydı. Oturdu banklardan birine, cebinden eski bir not defteri çıkarıp düşünmeye başladı. Ay'a baktı, insanlara baktı... Aklına bir şeyler gelmesi için ortalardan bir sayfa açıp karalamaya başladı. Karaladıkça şekiller belirdi kafasında, ufak bir düşünce için dakikalarca karaladı adam. Sonunda çizdiklerinden bir anlam çıkarabildi, dünyanın karmaşıklığını yazacaktı. Herkese hitap etmeye başladı defterinde, ilerde okunacağından değil belki, ama birileriyle konuşmanın en sağlıklı yolu buydu.

Şu cümleyle başladı belki de saatlerini alacak yazıya;

"Geldik ve gidiyoruz, umduğumuz gibi bırakmadan dünyayı, ummadığımız şekillerde kirleterek."

Tıkandı adam, saatlerce yazmak istediği karışık düşüncelerinin nasıl bu kadar kısa durabildiğine en ufak bir anlam veremeden, tüm kirlilikleri aklından geçerek duraksadı. Bakındı etrafına, ona ilham verebilecek birçok insan vardı. Ses çıkarmakla yardım eden adama, görüntüsünün hoş olduğunu sanan hareketleriyle ilhamı kuvvetlendiren biri, ve kendisi vardı hepsinin ardında. Tüm o kirliliğin ve karmaşanın ardına saklanmış; sadece yapanları inceleyerek bile boş bir kirlilik yaratan adam.

Lüzumsuzluğuna değinecekti bir sonraki cümlesinde, hazırladı kalemini ve başladı yazmaya;

"Birçoğumuz gibi yazıyı yazan ben bile umduklarımın önüne geçiyorum, kendi isteklerimi diğerlerinkine tercih ediyorum. Belki de en büyük hatayı yapanlardan biriyim ama bu umrumda değil. Çünkü bu dünya kirliliğin dünyası, titizlikleriyle dalga geçilen insanların hükmedebileceği bir yer değil."

Hüküm kavramını düşündü, niçin birileri başta olmalıydı ki? Başkirleten olmasına lüzum var mıydı, zaten kirlilik düzenden ayrı bir kavramdı, düzene sokan birini anlamsız bulmuştu. Her şeye karşı olmak istemezdi, ama herkesin karşısında olabileceği ihtimalini de gözden kaçıramazdı.

Hemen bankın yanında bir adamın denize taş attığını gördü, sadece bir iki kere sektirebildiğini görmek bile girmeye can atacağı denizi kirletmesine yetmişti. Yeteneklerini isteklerinin önüne geçiren insanların her zaman kaybettiğini hatırlatmak istese de, dili varmadı adamı uyarmaya. Nasıl olsa dinlemezdi, birinin ona emir vermesi isteyeceği son şeydi ve haklıydı da.

"Anlamsız işler uğrunda hayatlar veriyoruz, bizden sonrakilerin yaşamasını savaşlarla sağlıyoruz. Barış yaparak huzura teşviği değil, savaş yaparak toprağa sahipliği tercih ediyoruz. Düşmanlığın hakimliğini, düzensizliğin getirisi olarak göremiyoruz. Biz, gözümüzün önündeki karmaşıklığı reddedecek kadar düzenli sanıyoruz kendimizi. Ne yazık ki dinlemeyecekleri için susuyorum şu karmakarışık dünyada. Hem dinlemeyecekleri, hem de bir düşünce karmaşıklığına daha sebebiyet vermemek için susuyorum."

Çabuk sıkıldı adam yazmaktan. Belki de fazla şeyin farkına vardığını düşündü ve yaşamın tadının kaçmasından korktu. Kalktı banktan, 5 dakika yürüdü evine, yatağına girdi ve düşünceler arasında uyudu.

Kendisine hükmeden saatler, kafasını karıştıran düşünceler ve yazmak konusunda yeteneğini de aldı yanına, uzun rüyalara daldı. Denize taş atan bir adam gördü, taşın denize faydalı olduğunu düşünen. Hükmeden biri gördü, karışıklığı bile düzene sokan. Ve yetenekli birini gördü, yazmadan anlayabilen, gülmek konusunda düşüncelerini yettirebilen biri. Karmaşık dünyasına dönmesine saatler kalmıştı. Not defterini koyduğu komodinden alacağı bir yeni gün daha geçirecekti, sevdiği dünyada kalmak için uyumaya devam etti. Adam hayatına devam etti belki, ama acaba adam kendisini anlamak için yeterli sayfayı bulabilecek miydi not defterinde... Kimbilir?

STK

Comments

Popular posts from this blog

Herkes Bir Kere Gider

Güzel şeyleri öldürmek fazla kolay şu sıralar, kötüleri yaralayamıyorum bile. Olup bitenler benden bağımsız gerçekleşiyor ve ben hayatım üzerindeki kontrolümü sorguluyorum. Giden gidiyor, içimde kalanlar beni derinlere çekerek boğuyor. Konuşmak kolay, anlatmak her şeyden daha zor geliyor. Mutluluktan bir yudum almış birini mutsuzlukla boğmak adil gelmiyor bana. Adaleti sağlayacak gücüm yok ve bundan olacak ki adil olanı tadamıyorum bir türlü. İçimde boşalan şeylerin hissi henüz taze, aldığım tavsiye ise hep zaman üzerine. Zaman taze acıları küflendirmekten başka bir şeye yaramıyor oysa, niye kendimi ait hissettiğim yerde bulamıyorum? Soğuk terler havuzunda yüzüyorum, her yerim titriyor. Anılara odaklandığım için havuzdan çıkamıyorum. Yakmasan canımı olmaz mı? Hissiz kalacağımı biliyorum, felç gibi bir şey bu. Beni gitmekten alıkoyan bir tane bile sebep yok ve bu kalmamın en büyük sebebi oluyor. Umutlarım tükeniyor da neden sürekli yeni umutlar üretiyorum? Durdurup geri sarmak istediği

Çocuk

Yüzüne bile bakmaması çıldırtıyordu çocuğu. Henüz küçük de olsa, sevmenin ne olduğunu erken öğrenmişti. Pek de bir şey yaşamadığı hayatına sığdıramadığı, karşılık olarak ufacık bir bakış bile alamadığı bir kızdı ona sevmeyi böylesine acı öğreten. Her sevmeyi karşılıksız, her insanı acımasız sanıyordu. Daha 11 yaşında, çevresinde olup bitenlerin güçbela farkında olan bu çocuk o'nun çevresinde ne olup bittiğini belki de herkesten iyi biliyordu. Yaşı küçük olduğu için dışarıya çıkacak izni, kafası sürekli başka yerlerde olduğu içinse kendisine alınmış bir telefonu yoktu. Çevresindeki arkadaşları zeka kapasitelerinden daha büyük ekrana sahip telefonlarıyla kızları etrafına toplarken, onun tek işi artık bahçeye çıkmakta bile tereddüt yaşayan bir iki arkadaşını yakalayıp top oynamaktı. Kızları etrafına toplamak en büyük isteği olmasa da, o özel olan birinin ara sıra yakınında olması hoşuna giderdi. Yüzyılların ilerlemesiyle, insanların arasındaki mesafenin 2 mahalleden 1 telefon

Gidensizlik

İsteksizlik yokuşlarında Gidensizlik dolu günler Ve Ağrısız başlar eşliğinde Oturduk, dertleşiyoruz Alevimden söndüğünde Ardımda bıraktığım küllerimle. Ağlıyoruz. Eskisinden daha güçlü tüm parçalarım Bütünümden kalanlarla, Görüştük, söyleşiyoruz. Gülüşüyoruz. Ertelemeden geçen işlerimde İçimin paramparçalığı ve Aklımda kalan son sözleriyle, Hatırlaşıyoruz. Hayatımın tam ortasına yediğim tekmelerle Takvimimde işaretli her bir günle Son yaprağı koparırcasına Vedalaşıyoruz. Kurda kuşa yem ettiğim hislerimle Kıtlıktan çıkmışçasına önüme koyulan yemeğim ve, Savaştan çıkmışçasına harabe kalemimle Laflıyoruz. Sen bilmezsin, anlamaz o güzel derinliğin. Elimde bir yarım teselliyle Dilimde hissizleşen dokular, dökülmeye hazır kelimelerle Bekliyoruz. Gel, git, ya da öldür bir an önce. Biz, Biz bir arada yaparken her şeyi Sen katılmadan önceki son yemeğimizi yiyoruz. Katılaşıyor ve netleşiyor her bir dokumuz Yaşlar akıyor elmacıklarımızdan Beklemeye razıyk