Skip to main content

Çocuk

Yüzüne bile bakmaması çıldırtıyordu çocuğu. Henüz küçük de olsa, sevmenin ne olduğunu erken öğrenmişti. Pek de bir şey yaşamadığı hayatına sığdıramadığı, karşılık olarak ufacık bir bakış bile alamadığı bir kızdı ona sevmeyi böylesine acı öğreten. Her sevmeyi karşılıksız, her insanı acımasız sanıyordu.

Daha 11 yaşında, çevresinde olup bitenlerin güçbela farkında olan bu çocuk o'nun çevresinde ne olup bittiğini belki de herkesten iyi biliyordu. Yaşı küçük olduğu için dışarıya çıkacak izni, kafası sürekli başka yerlerde olduğu içinse kendisine alınmış bir telefonu yoktu. Çevresindeki arkadaşları zeka kapasitelerinden daha büyük ekrana sahip telefonlarıyla kızları etrafına toplarken, onun tek işi artık bahçeye çıkmakta bile tereddüt yaşayan bir iki arkadaşını yakalayıp top oynamaktı. Kızları etrafına toplamak en büyük isteği olmasa da, o özel olan birinin ara sıra yakınında olması hoşuna giderdi.

Yüzyılların ilerlemesiyle, insanların arasındaki mesafenin 2 mahalleden 1 telefon aramasına düşmesi dönemin ilişkilerine büyük yaralar vermişti. Akşam eve gidip ders yapan, sabahsa okul için erkenden kalkan bir çocuk için aradaki tüm o ders saatleri gereksiz bilgilerle doluydu. Birine aşık olmadan önce ona gülücüklü mesajlar atmak zorundaysanız, ve elinizde bir telefonunuz bile yoksa, hayat umduğunuzdan daha zor olabiliyordu. Bunun en büyük kanıtıydı çocuk. Küçümsenmenin eşiğinde olmasına rağmen kendi büyüklüğünün, sevgisinin büyüklüğünün farkındaydı. Hayatının bir 11 yılını da o kıza vermek için feda edebilirdi. Geleceğe dair büyük planlara sahip olmadığı için, planlarını yaparken tek bir kişiye bağlılık yemini edebiliyordu kolayca. Önünde upuzun bir yol, karşılaşılacak binlerce insan vardı.

O çocuk sevdi, başka bir yerde biri sevdiğinden intihar etti. O çocuk özledi, dünyanın bambaşka bir yerinde biri özlemekten bıkıp görmek istedi. O çocuk istedi, ve dünyanın hiç de uzak olmayan bir yerinde, çocuğun gözü önünde biri; elindeki o kocaman telefonuyla kızı elde etti. Pırlantanın teklifin önüne, paranın sevginin önüne geçtiği dünyamızda yalnız devam etti çocuk. Nerede hata yaptığını düşünerek büyüdü. Denedi, onlarca telefon, yüzük elde etti. Ama aradığı kızı veya edeceği teklifi asla eline geçiremedi. Mutsuzdu, elindeki sevginin değerini bilemeyip, gözünü zamanın parasından pulundan ayıramadığı için. Onu sahip olduğu için seveceklerini düşünmemişti, sahip olmak istediklerindeyse elindekileri kaybetmişti.

Sevdiği zamanlar olmuştu, çocuk olduğu zamanlar. Keşke o da, dünya da çocuk kalsaydı. Keşke sevgi, insanların gülüp geçtiği bir kavram haline gelmeseydi.

STK




Comments

Popular posts from this blog

Herkes Bir Kere Gider

Güzel şeyleri öldürmek fazla kolay şu sıralar, kötüleri yaralayamıyorum bile. Olup bitenler benden bağımsız gerçekleşiyor ve ben hayatım üzerindeki kontrolümü sorguluyorum. Giden gidiyor, içimde kalanlar beni derinlere çekerek boğuyor. Konuşmak kolay, anlatmak her şeyden daha zor geliyor. Mutluluktan bir yudum almış birini mutsuzlukla boğmak adil gelmiyor bana. Adaleti sağlayacak gücüm yok ve bundan olacak ki adil olanı tadamıyorum bir türlü. İçimde boşalan şeylerin hissi henüz taze, aldığım tavsiye ise hep zaman üzerine. Zaman taze acıları küflendirmekten başka bir şeye yaramıyor oysa, niye kendimi ait hissettiğim yerde bulamıyorum? Soğuk terler havuzunda yüzüyorum, her yerim titriyor. Anılara odaklandığım için havuzdan çıkamıyorum. Yakmasan canımı olmaz mı? Hissiz kalacağımı biliyorum, felç gibi bir şey bu. Beni gitmekten alıkoyan bir tane bile sebep yok ve bu kalmamın en büyük sebebi oluyor. Umutlarım tükeniyor da neden sürekli yeni umutlar üretiyorum? Durdurup geri sarmak istediği

Gidensizlik

İsteksizlik yokuşlarında Gidensizlik dolu günler Ve Ağrısız başlar eşliğinde Oturduk, dertleşiyoruz Alevimden söndüğünde Ardımda bıraktığım küllerimle. Ağlıyoruz. Eskisinden daha güçlü tüm parçalarım Bütünümden kalanlarla, Görüştük, söyleşiyoruz. Gülüşüyoruz. Ertelemeden geçen işlerimde İçimin paramparçalığı ve Aklımda kalan son sözleriyle, Hatırlaşıyoruz. Hayatımın tam ortasına yediğim tekmelerle Takvimimde işaretli her bir günle Son yaprağı koparırcasına Vedalaşıyoruz. Kurda kuşa yem ettiğim hislerimle Kıtlıktan çıkmışçasına önüme koyulan yemeğim ve, Savaştan çıkmışçasına harabe kalemimle Laflıyoruz. Sen bilmezsin, anlamaz o güzel derinliğin. Elimde bir yarım teselliyle Dilimde hissizleşen dokular, dökülmeye hazır kelimelerle Bekliyoruz. Gel, git, ya da öldür bir an önce. Biz, Biz bir arada yaparken her şeyi Sen katılmadan önceki son yemeğimizi yiyoruz. Katılaşıyor ve netleşiyor her bir dokumuz Yaşlar akıyor elmacıklarımızdan Beklemeye razıyk