Ben
Sen
O
-
Siz
Onlar.
Bu kadar.
Eksik olan şahıs ekimin eylemimi anlamsız kıldığı bilinciyle yazıyorum. Her şeyi yapmışım da, yapılmış olması bir anlama gelmezmiş gibi. İşin ucunda ikimiz olmadıkça yapılanlar birer zaman öldürme aracı sanki.
Hem, her şaheserin sahibi onu yapan değildir aslında. Asıl sahip, sanatçıyı olduğu hale getiren kişidir. Bizler sanat, güzellik ve görecelilik üçlüsünden görece kısmının sahipleriyiz. Sanat tüm dünyaya, güzellik yalnız sana mâl olurken biz sadece görmekle yetinebiliyoruz.
Gördüğümüzü yorumlamak gibi gafletlere düşmek aklımızın bir köşesinde bulunsun da, gördüğümüze hayranlık duyma hatasını canımız pahasına yapıyoruz.
Göreceli olan her şeyi tartışmayı bıraktığımız gibi bir de gözlerin kalbin aynası olduğunu düşünüyoruz. Oysa gözler bize kalbimizin bir yansımasını vermiş olsa belki de kalbi söküp verme konusunda böylesine ısrar sahibi olamazdık.
Diyorlar ki hepimizin hayatında insanlar ikiye ayrılıyormuş. ('Ben' ve 'onlar')
Oysa hepimizin hayatında insanlar ikiye daha farklı ayrılıyor. ('O', ve 'biz')
Hepimizin hayalinde aradan seçilmiş ikisi. ('Sen' ve 'Ben')
Lakin yaşadığımız gerçeklerde gelmiyor bir araya o iki kişi.
Fazla uzatmıyorum çünkü güzel olan her şeyin elden geldiğince kısa sürdürüldüğünü öğrendim. Bir yerden sonra tekerrürlerin de başlamasıyla işler sıkıcı bir hal alıyor yaşadıklarımızda. Yaşadıklarımız gibi yazdıklarımız ve yazılmasına katkıda bulunduklarımızda da.
Siz,
siz çok güzelsiniz.
Ben,
ben hayranlık hatasındayım.
'Biz'...
Özür dilerim unutmuşum. Yasaklı olan şeyleri yapma isteğini bende siz alışkanlık haline getirdiniz. Ne olursunuz, söküp atın bunu benden. Ne olursunuz, gözlerimin aynasından bakmayıverin kendinize.
Ben size yabancı olurum, siz içimdeki boşluğa tam uymayın lütfen. Ne kilidime anahtar, ne de rüzgarlarıma duvar olmayın. Siz benim şahıslarıma uzak durun. Olabildiğince gidin benden.
Ben gidişinize 5N sorup sıkmam sizi. Siz yalvarırım ki, benim 1K soruma yanıt olmayın.
Bu kadar.
STK
Sen
O
-
Siz
Onlar.
Bu kadar.
Eksik olan şahıs ekimin eylemimi anlamsız kıldığı bilinciyle yazıyorum. Her şeyi yapmışım da, yapılmış olması bir anlama gelmezmiş gibi. İşin ucunda ikimiz olmadıkça yapılanlar birer zaman öldürme aracı sanki.
Hem, her şaheserin sahibi onu yapan değildir aslında. Asıl sahip, sanatçıyı olduğu hale getiren kişidir. Bizler sanat, güzellik ve görecelilik üçlüsünden görece kısmının sahipleriyiz. Sanat tüm dünyaya, güzellik yalnız sana mâl olurken biz sadece görmekle yetinebiliyoruz.
Gördüğümüzü yorumlamak gibi gafletlere düşmek aklımızın bir köşesinde bulunsun da, gördüğümüze hayranlık duyma hatasını canımız pahasına yapıyoruz.
Göreceli olan her şeyi tartışmayı bıraktığımız gibi bir de gözlerin kalbin aynası olduğunu düşünüyoruz. Oysa gözler bize kalbimizin bir yansımasını vermiş olsa belki de kalbi söküp verme konusunda böylesine ısrar sahibi olamazdık.
Diyorlar ki hepimizin hayatında insanlar ikiye ayrılıyormuş. ('Ben' ve 'onlar')
Oysa hepimizin hayatında insanlar ikiye daha farklı ayrılıyor. ('O', ve 'biz')
Hepimizin hayalinde aradan seçilmiş ikisi. ('Sen' ve 'Ben')
Lakin yaşadığımız gerçeklerde gelmiyor bir araya o iki kişi.
Fazla uzatmıyorum çünkü güzel olan her şeyin elden geldiğince kısa sürdürüldüğünü öğrendim. Bir yerden sonra tekerrürlerin de başlamasıyla işler sıkıcı bir hal alıyor yaşadıklarımızda. Yaşadıklarımız gibi yazdıklarımız ve yazılmasına katkıda bulunduklarımızda da.
Siz,
siz çok güzelsiniz.
Ben,
ben hayranlık hatasındayım.
'Biz'...
Özür dilerim unutmuşum. Yasaklı olan şeyleri yapma isteğini bende siz alışkanlık haline getirdiniz. Ne olursunuz, söküp atın bunu benden. Ne olursunuz, gözlerimin aynasından bakmayıverin kendinize.
Ben size yabancı olurum, siz içimdeki boşluğa tam uymayın lütfen. Ne kilidime anahtar, ne de rüzgarlarıma duvar olmayın. Siz benim şahıslarıma uzak durun. Olabildiğince gidin benden.
Ben gidişinize 5N sorup sıkmam sizi. Siz yalvarırım ki, benim 1K soruma yanıt olmayın.
Bu kadar.
STK
Comments
Post a Comment