Skip to main content

Alışın

Kırılan şeylerin kendini onarması her zaman kişinin iyileştiğinin bir göstergesi olmuyor malesef. Yapılan her yanlış insanın gölgesinde kara bir işaret bırakıyor, bu işaret gölgeyle beraber takip ediyor insanı. Görünmeyen o kadar çok şey var ki insana zarar veren, işte sırf bu yüzden sorunu aramak körleştirebiliyor beni. Gözkapaklarımın altında yatan onca hüzün gözden düştüğünde basit su damlaları gibi görünüyor. Oysa her biri bardaktan taşan damlaları serebiliyor dolu gözlerimin önüne. Bir şeyleri daha net görebilmek için bazı şeyleri gözardı etmek hepsinin üstüne bambaşka, acınası hüzünler yığını olarak çökebiliyor. Hem her şeyi nasıl göreyim ki ben, iki gözümün arasında kalanı bir başkasının aynası olmadan göremezken? İhtiyaç duyduğum kişilerin çöpü olduğumu bilmek tüm benliğimi ateşin içine atma isteğini doğurabiliyor bedenimde. Kuşlar uçuyor, çiçekler kopuyor ama insanlar neden kuş yerine çiçeği seçiyor da benliklerini günden güne eksiltiyorlar anlamış değilim. Kopan bir lale yaprağının yerine büyük bir ağacın kökünü yapıştırdığında her şey düzelmiş olmuyor ne yazık ki. Bunun hep yeni dallara gebe olacağını düşünürken bağlı olduğu laleyi de öldürdüğü gerçeğine niye bu kadar iyimser yaklaşıyorum? Sanırım o kadar da iyi bakamıyorum önümdekilere, kartları doğru okuyamadığım için her seferinde elimdekileri bir hiç uğruna kaybediyorum. Kafam karışık belki, belki de kuş gibi uçma isteği o kadar ağır basamıyor; açıkçası hangisi olduğunu bilmiyorum. Yeni dalların yeşermesini bekliyorum ve sonbaharın geldiğinin, bir sonraki göz kırpışımda karlar altında kalacağımın farkında değilim.

En üzücü yanıysa, karlar altında yatan ölü biri olmayı karlar altında ölecek birine tercih ediyor oluşumun erteleme güdümden geldiğini kavrayamıyor oluşum. Oluşum, değil mi? Gereğinden fazla kullanmışım o kelimeyi.

Belki de "olmak" için ne kadarının gerektiğini sezemiyorumdur. Olsun. Olmasa da oluşun, tüm bunları yazan olmayı istemeyen bir oluşum.

Alışın.


STK

Comments

Popular posts from this blog

Herkes Bir Kere Gider

Güzel şeyleri öldürmek fazla kolay şu sıralar, kötüleri yaralayamıyorum bile. Olup bitenler benden bağımsız gerçekleşiyor ve ben hayatım üzerindeki kontrolümü sorguluyorum. Giden gidiyor, içimde kalanlar beni derinlere çekerek boğuyor. Konuşmak kolay, anlatmak her şeyden daha zor geliyor. Mutluluktan bir yudum almış birini mutsuzlukla boğmak adil gelmiyor bana. Adaleti sağlayacak gücüm yok ve bundan olacak ki adil olanı tadamıyorum bir türlü. İçimde boşalan şeylerin hissi henüz taze, aldığım tavsiye ise hep zaman üzerine. Zaman taze acıları küflendirmekten başka bir şeye yaramıyor oysa, niye kendimi ait hissettiğim yerde bulamıyorum? Soğuk terler havuzunda yüzüyorum, her yerim titriyor. Anılara odaklandığım için havuzdan çıkamıyorum. Yakmasan canımı olmaz mı? Hissiz kalacağımı biliyorum, felç gibi bir şey bu. Beni gitmekten alıkoyan bir tane bile sebep yok ve bu kalmamın en büyük sebebi oluyor. Umutlarım tükeniyor da neden sürekli yeni umutlar üretiyorum? Durdurup geri sarmak istediği

Çocuk

Yüzüne bile bakmaması çıldırtıyordu çocuğu. Henüz küçük de olsa, sevmenin ne olduğunu erken öğrenmişti. Pek de bir şey yaşamadığı hayatına sığdıramadığı, karşılık olarak ufacık bir bakış bile alamadığı bir kızdı ona sevmeyi böylesine acı öğreten. Her sevmeyi karşılıksız, her insanı acımasız sanıyordu. Daha 11 yaşında, çevresinde olup bitenlerin güçbela farkında olan bu çocuk o'nun çevresinde ne olup bittiğini belki de herkesten iyi biliyordu. Yaşı küçük olduğu için dışarıya çıkacak izni, kafası sürekli başka yerlerde olduğu içinse kendisine alınmış bir telefonu yoktu. Çevresindeki arkadaşları zeka kapasitelerinden daha büyük ekrana sahip telefonlarıyla kızları etrafına toplarken, onun tek işi artık bahçeye çıkmakta bile tereddüt yaşayan bir iki arkadaşını yakalayıp top oynamaktı. Kızları etrafına toplamak en büyük isteği olmasa da, o özel olan birinin ara sıra yakınında olması hoşuna giderdi. Yüzyılların ilerlemesiyle, insanların arasındaki mesafenin 2 mahalleden 1 telefon

Gidensizlik

İsteksizlik yokuşlarında Gidensizlik dolu günler Ve Ağrısız başlar eşliğinde Oturduk, dertleşiyoruz Alevimden söndüğünde Ardımda bıraktığım küllerimle. Ağlıyoruz. Eskisinden daha güçlü tüm parçalarım Bütünümden kalanlarla, Görüştük, söyleşiyoruz. Gülüşüyoruz. Ertelemeden geçen işlerimde İçimin paramparçalığı ve Aklımda kalan son sözleriyle, Hatırlaşıyoruz. Hayatımın tam ortasına yediğim tekmelerle Takvimimde işaretli her bir günle Son yaprağı koparırcasına Vedalaşıyoruz. Kurda kuşa yem ettiğim hislerimle Kıtlıktan çıkmışçasına önüme koyulan yemeğim ve, Savaştan çıkmışçasına harabe kalemimle Laflıyoruz. Sen bilmezsin, anlamaz o güzel derinliğin. Elimde bir yarım teselliyle Dilimde hissizleşen dokular, dökülmeye hazır kelimelerle Bekliyoruz. Gel, git, ya da öldür bir an önce. Biz, Biz bir arada yaparken her şeyi Sen katılmadan önceki son yemeğimizi yiyoruz. Katılaşıyor ve netleşiyor her bir dokumuz Yaşlar akıyor elmacıklarımızdan Beklemeye razıyk