Birinin içinde kopan fırtınaları sadece esintiyle ifade edebilmesi, duyguların dilden üstün olduğunun en büyük göstergesidir. Hissettiklerini kendisinin bile anlamaması bu zamana kadar kişiye anlatılmamasındandır, çünkü anlatmak için yeterli tanım asla yapılamamıştır. Biz çoğu zaman duygularımızın taştığını hissederiz, bir yerlere veya birilerine aktarmak için çeşitli yollara başvururuz. Yazmak gibi, konuşmak gibi, çizmek gibi... Ve nihayet durulduğumuzu hissettiğimizde döner bakarız yaptıklarımıza.
Çoğu zaman geçmişine bakar insan, ve onları yaşayanın kendisi olduğuna inanamaz bile.
Biz sevmek uğruna çok şeyimizi feda ederiz, sevdiğimiz için onurumuzu çiğner, asla'larımızı sileriz. En kötü sonun ayrı kalmak olduğunu sanarız, ki bana kalırsa en büyük yanılgımızdır bu. En kötü son kavuşmaktır, kavuşulamayan kişiye duyulan özlemin sevgiye kattığı değer; kavuşmayla son bulur. Heyecan biter, sahip olmanın verdiği rahatlama vardır içte. Sonunda inat edecek, peşten koşulacak bir şey kalmayınca kaybetmekten beter eder insanı kavuşmak.
Çoğu zaman geçmişine bakar insan, ve onları yaşatanın o olduğuna inanamaz bile.
Biz hayaller peşinde koşarken gerçekleri unutan, yaptığımız işi mola vakti gelsin diye yapan varlıklarız. Nasıl ki bir öğrenci teneffüsü bekler dersi unutup, nasıl ki bir işçi iş çıkışını bekler makineler arasında, nasıl ki insan kurtuluşu bekler onca derdin arasında; biz hayaller arasında unuturuz benliğimizi. Hedeflerimiz doğrultusunda yaşamayız hayatı, bir an önce hedefe varabilmek isteriz. Beklemek en kötüsü, varmaksa tek idealdir.
Çoğu zaman geldiği noktaya bakar insan, ve gelenin kendisi olduğuna inanamaz bile. Çoğu zaman yaptıklarının farkında olmadan, tesadüfün yüceliğine boyun eğer insan; işini şansa bırakıp en çok da kendine güvenir.
Kimi zaman kendine bakar insan, ve bunları yaşayanın o olduğuna inanamaz bile.
STK
Comments
Post a Comment