Savaş görmüştü çocuk, kan görmüştü. Ufacık yaşında, ailesinin belki de asla görmesini istemeyeceği şeylere tanıklık etmişti. Etrafındaki binlerce şeytanı gördükçe büyüdü çocuk. Savaş denilen şey sayfaları doldurur, okuyanı ağlatır, yaşayanı öldürürdü. Soğuk bir kış sabahına savaşla uyanmaktan daha kötüsü de vardı; o sabaha hiç uyanamamak.
Elçiler vardı etrafta, bir söze bin can alabilecek elçiler. Yazanlar vardı; duyduğunu anlamaya bile çalışmadan kendini yalnızca yazmaya verenler. Bombalar vardı her yerde. Uçaklar, silahlar. Havada uçuşan canlar vardı. Verilen milyonlarca son nefesin yanında, hala umutla nefes almaya çalışan çocuklar. Ocaklara girmeyi bekleyenler vardı bir de.
Yaşayanlar, ölenler...
Ölümü görmüştü çocuk, ve can çekişmeyi. Acının en büyüğünü ve gururun en anlamsızını. Büyüdüğünü görememişti çocuk. Savaş sürdüğü sıralarda kurşunlardan aldı nasibini. Hiç şüphesiz yahudi olarak doğmak da vardı işin içinde, alman olduğu için şanslıydı. Ölüme yürümenin ne olduğunu, yaşamanın neye yaradığını bilemeden; savaştan nasibini aldı çocuk.
Asla oyuncak silahlarla oynayamadan, savaş filmlerini hırsla izleyemeden... Yaşanan dünyanın sadece savaşılan kısmını gördü, ve göçüp gitti çocuk. Sırf yetişkinlerin dünyaya sahip olma hırsına kurban gitti. Ocağa yürürken diğer çocuk, kanlar içinde yere düştü alman olan. Savaşın açtığı yaralar yıllarca kapanmayacaktı, yerde yatan çocuğun kanının asla durmayacağı gibi.
Fırına girdi diğeri, hissettiği yanmayla verdi canını. Hakedecek ne yaptığını çözememiş, bulunduğu durumu bile farkedememişti.
Yetişkinler dünyayı alamadı belki. Ama aralarında 2 çocuğun da bulunduğu milyonlarca insanın dünyalarını çalmayı başarmışlardı.
Her zaman olduğu gibi yenisini yetiştirmek için, küçük olanı verdiler toprağa; aynı tohumda yaptıkları gibi...
Elçiler vardı etrafta, bir söze bin can alabilecek elçiler. Yazanlar vardı; duyduğunu anlamaya bile çalışmadan kendini yalnızca yazmaya verenler. Bombalar vardı her yerde. Uçaklar, silahlar. Havada uçuşan canlar vardı. Verilen milyonlarca son nefesin yanında, hala umutla nefes almaya çalışan çocuklar. Ocaklara girmeyi bekleyenler vardı bir de.
Yaşayanlar, ölenler...
Ölümü görmüştü çocuk, ve can çekişmeyi. Acının en büyüğünü ve gururun en anlamsızını. Büyüdüğünü görememişti çocuk. Savaş sürdüğü sıralarda kurşunlardan aldı nasibini. Hiç şüphesiz yahudi olarak doğmak da vardı işin içinde, alman olduğu için şanslıydı. Ölüme yürümenin ne olduğunu, yaşamanın neye yaradığını bilemeden; savaştan nasibini aldı çocuk.
Asla oyuncak silahlarla oynayamadan, savaş filmlerini hırsla izleyemeden... Yaşanan dünyanın sadece savaşılan kısmını gördü, ve göçüp gitti çocuk. Sırf yetişkinlerin dünyaya sahip olma hırsına kurban gitti. Ocağa yürürken diğer çocuk, kanlar içinde yere düştü alman olan. Savaşın açtığı yaralar yıllarca kapanmayacaktı, yerde yatan çocuğun kanının asla durmayacağı gibi.
Fırına girdi diğeri, hissettiği yanmayla verdi canını. Hakedecek ne yaptığını çözememiş, bulunduğu durumu bile farkedememişti.
Yetişkinler dünyayı alamadı belki. Ama aralarında 2 çocuğun da bulunduğu milyonlarca insanın dünyalarını çalmayı başarmışlardı.
Her zaman olduğu gibi yenisini yetiştirmek için, küçük olanı verdiler toprağa; aynı tohumda yaptıkları gibi...
Comments
Post a Comment