Skip to main content

mutluluk

Islak zeminlerde ayakta kalma çabam beni güçlü kılmıyor artık. Vazgeçişim henüz değil, ama uzak da sayılmaz. Hayattan keyif almaya çalışmak sahteliğini belli etmeye başlıyor bir yerden sonra. Dağıttığım gülücükler içimdeki sevinçlerden fazla hale geliyor. Canım yandıkça içim, içim yandıkça canım acıyor. Cümlelerin biri biterken öbürü beliriyor kafamda, ama hiçbiri istediğim gibi dökülmüyor kağıda. Etrafımdaki her şey süs eşyasından ibaret ve tek gerçek olanın asık suratım olması inancımı yitirmeme sebep oluyor. Bekleyişlerimin karşılığını alamadığım her an benliğimden bir parça daha yitiriyorum. Her hatadan, her hüzünden ders çıkarayım diyorum bazen; belki daha iyisini yaparım diyorum, bu sefer de müfredatın ağırlığından şikayet eder duruma geliyorum. Fazla depresif göründüğünün farkındayım ama herkes içinde böyle bir karakter taşıyor, gizlemeye çalışsa da. Genelde gece ortaya çıkıyor bu karakter, ve bir taşkın gibi beraberindeki tüm mutlulukları da kayıplara karıştırıyor. Nedensiz yere sıkışan kalpler, aniden gelen ağlama isteği ve daha nicesi. Daha nicesi gece bekliyor beni, bizi. İnsanlarla konuşurken iyi görünüyor, iyiyim diyoruz; insanlar gidince kötü görünüyor ama kötüyüm diyemiyoruz. Hepimizin derdi acısı çok büyük, başkalarının acılarını kendimizinkiyle kıyaslıyor, hüzünlü bir şarkı dinlersek birinci tekilin yerine kendimizi koymaya çalışıyoruz. Kabul edelim, hepimiz mutluluğu istesek de hiçbirimiz elde etmek için yeterince çabalamıyoruz. Ya acı çekmek gidiyor hoşumuza, ya da fazla mutluluğun getireceklerinden korkuyoruz. Çok güldük, çok ağlayacağız diyoruz. Mutluluğun bedelini ödemek zorunda hissediyoruz kendimizi. Karşılıksız bir gülümsemenin ne anlama geldiğini öğrenmeyi, sebepsiz kahkahaların devamını tatmayı istemiyoruz. Yakalanmak istercesine kaçıyoruz mutlu olma ihtimalinden. Ensemizde nefesini hissedersek hızlanıyor, fazla geride kalırsa da yavaşlıyoruz.

Geçmişimizden edindiğimiz yaraların kabuklarıyla oynuyor, kanarsa da suçu yarayı açana atıyoruz. Birini tüm hatalarına rağmen seviyor ve hata yapmaya devam ettiği müddetçe ona bağlanıyoruz. Doğrudan kaçışımız bitmiyor, mutluluk kovalasın diye bekliyor, mutsuzluk çukurlarında hayatın anlamını arıyoruz. Hepimiz gecenin mağdurlarıyız, en büyük düşmanımız yine kendimiziz; hepimiz güneş batsın diye bekliyor, doğana kadar isyan ediyoruz.


STK

Comments

Popular posts from this blog

Herkes Bir Kere Gider

Güzel şeyleri öldürmek fazla kolay şu sıralar, kötüleri yaralayamıyorum bile. Olup bitenler benden bağımsız gerçekleşiyor ve ben hayatım üzerindeki kontrolümü sorguluyorum. Giden gidiyor, içimde kalanlar beni derinlere çekerek boğuyor. Konuşmak kolay, anlatmak her şeyden daha zor geliyor. Mutluluktan bir yudum almış birini mutsuzlukla boğmak adil gelmiyor bana. Adaleti sağlayacak gücüm yok ve bundan olacak ki adil olanı tadamıyorum bir türlü. İçimde boşalan şeylerin hissi henüz taze, aldığım tavsiye ise hep zaman üzerine. Zaman taze acıları küflendirmekten başka bir şeye yaramıyor oysa, niye kendimi ait hissettiğim yerde bulamıyorum? Soğuk terler havuzunda yüzüyorum, her yerim titriyor. Anılara odaklandığım için havuzdan çıkamıyorum. Yakmasan canımı olmaz mı? Hissiz kalacağımı biliyorum, felç gibi bir şey bu. Beni gitmekten alıkoyan bir tane bile sebep yok ve bu kalmamın en büyük sebebi oluyor. Umutlarım tükeniyor da neden sürekli yeni umutlar üretiyorum? Durdurup geri sarmak istediği

Çocuk

Yüzüne bile bakmaması çıldırtıyordu çocuğu. Henüz küçük de olsa, sevmenin ne olduğunu erken öğrenmişti. Pek de bir şey yaşamadığı hayatına sığdıramadığı, karşılık olarak ufacık bir bakış bile alamadığı bir kızdı ona sevmeyi böylesine acı öğreten. Her sevmeyi karşılıksız, her insanı acımasız sanıyordu. Daha 11 yaşında, çevresinde olup bitenlerin güçbela farkında olan bu çocuk o'nun çevresinde ne olup bittiğini belki de herkesten iyi biliyordu. Yaşı küçük olduğu için dışarıya çıkacak izni, kafası sürekli başka yerlerde olduğu içinse kendisine alınmış bir telefonu yoktu. Çevresindeki arkadaşları zeka kapasitelerinden daha büyük ekrana sahip telefonlarıyla kızları etrafına toplarken, onun tek işi artık bahçeye çıkmakta bile tereddüt yaşayan bir iki arkadaşını yakalayıp top oynamaktı. Kızları etrafına toplamak en büyük isteği olmasa da, o özel olan birinin ara sıra yakınında olması hoşuna giderdi. Yüzyılların ilerlemesiyle, insanların arasındaki mesafenin 2 mahalleden 1 telefon

Gidensizlik

İsteksizlik yokuşlarında Gidensizlik dolu günler Ve Ağrısız başlar eşliğinde Oturduk, dertleşiyoruz Alevimden söndüğünde Ardımda bıraktığım küllerimle. Ağlıyoruz. Eskisinden daha güçlü tüm parçalarım Bütünümden kalanlarla, Görüştük, söyleşiyoruz. Gülüşüyoruz. Ertelemeden geçen işlerimde İçimin paramparçalığı ve Aklımda kalan son sözleriyle, Hatırlaşıyoruz. Hayatımın tam ortasına yediğim tekmelerle Takvimimde işaretli her bir günle Son yaprağı koparırcasına Vedalaşıyoruz. Kurda kuşa yem ettiğim hislerimle Kıtlıktan çıkmışçasına önüme koyulan yemeğim ve, Savaştan çıkmışçasına harabe kalemimle Laflıyoruz. Sen bilmezsin, anlamaz o güzel derinliğin. Elimde bir yarım teselliyle Dilimde hissizleşen dokular, dökülmeye hazır kelimelerle Bekliyoruz. Gel, git, ya da öldür bir an önce. Biz, Biz bir arada yaparken her şeyi Sen katılmadan önceki son yemeğimizi yiyoruz. Katılaşıyor ve netleşiyor her bir dokumuz Yaşlar akıyor elmacıklarımızdan Beklemeye razıyk