Skip to main content

Geçiştirme kahvaltı

Boş bulduğum ilk masaya oturdum, etrafıma bakındım. Oradaydı işte, bir kez bile gözlerinin içine bakamamama rağmen şu dünyadaki en güzel gözlü kadın. Bardağından anladığım kadarıyla çok olmamıştı buraya geldiğinden, çayını söylediğinden beri. Her sabah olduğu gibi simidini almış, çayının sıcaklığı ve kitabının yakınlığı ile geçiştirme kahvaltısını yapıyordu. Fazla dikkat çekmeden garsona kahve istediğimi fısıldadım. Sonra o acı ama gerçek şaka cümlesini duydum içimden:

"Seni gözünün önündeyken farketmedi, etrafı süzerken mi farkedecek?"

Gülümsedim. Buruk olanlardandı sanırım. Gelir gelmez kahvemden bir yudum aldım, fazla sıcaktı kahve, içimdeki soğuklukları alıp götürmeye yetmese de havanın soğukluğunu giderebilmişti bir nebze. Kafamı tekrar çevirdiğimde hesabı istemek için kalkan elini gördüm. Ne kadar güzel elleri vardı, hani şu hiç tutamadıklarım. Sonunda günün en kötü kısmına gelmiştik, kahvaltısını tamamladığı; benimse farkedilmemek için biraz daha uzun oturmak zorunda kaldığım yere. Masadan kalktı, arkasına bile bakmadan gitti. O kadar tereddütsüzdü ki kalkışı, bana asla gelmeyeceğini hatırlattı. Kahvemden bir yudum daha alırken aklımdaki fotoğraflarını karıştırdım tekrar.

Ben Tekin, insanın her türlüsünü severim. En çok da gözünün içine bakamadıklarımı, elini tutamadıklarımı ve kalbini saramadıklarımı.

Selam olsun...

STK

Comments

Popular posts from this blog

Herkes Bir Kere Gider

Güzel şeyleri öldürmek fazla kolay şu sıralar, kötüleri yaralayamıyorum bile. Olup bitenler benden bağımsız gerçekleşiyor ve ben hayatım üzerindeki kontrolümü sorguluyorum. Giden gidiyor, içimde kalanlar beni derinlere çekerek boğuyor. Konuşmak kolay, anlatmak her şeyden daha zor geliyor. Mutluluktan bir yudum almış birini mutsuzlukla boğmak adil gelmiyor bana. Adaleti sağlayacak gücüm yok ve bundan olacak ki adil olanı tadamıyorum bir türlü. İçimde boşalan şeylerin hissi henüz taze, aldığım tavsiye ise hep zaman üzerine. Zaman taze acıları küflendirmekten başka bir şeye yaramıyor oysa, niye kendimi ait hissettiğim yerde bulamıyorum? Soğuk terler havuzunda yüzüyorum, her yerim titriyor. Anılara odaklandığım için havuzdan çıkamıyorum. Yakmasan canımı olmaz mı? Hissiz kalacağımı biliyorum, felç gibi bir şey bu. Beni gitmekten alıkoyan bir tane bile sebep yok ve bu kalmamın en büyük sebebi oluyor. Umutlarım tükeniyor da neden sürekli yeni umutlar üretiyorum? Durdurup geri sarmak istediği

Çocuk

Yüzüne bile bakmaması çıldırtıyordu çocuğu. Henüz küçük de olsa, sevmenin ne olduğunu erken öğrenmişti. Pek de bir şey yaşamadığı hayatına sığdıramadığı, karşılık olarak ufacık bir bakış bile alamadığı bir kızdı ona sevmeyi böylesine acı öğreten. Her sevmeyi karşılıksız, her insanı acımasız sanıyordu. Daha 11 yaşında, çevresinde olup bitenlerin güçbela farkında olan bu çocuk o'nun çevresinde ne olup bittiğini belki de herkesten iyi biliyordu. Yaşı küçük olduğu için dışarıya çıkacak izni, kafası sürekli başka yerlerde olduğu içinse kendisine alınmış bir telefonu yoktu. Çevresindeki arkadaşları zeka kapasitelerinden daha büyük ekrana sahip telefonlarıyla kızları etrafına toplarken, onun tek işi artık bahçeye çıkmakta bile tereddüt yaşayan bir iki arkadaşını yakalayıp top oynamaktı. Kızları etrafına toplamak en büyük isteği olmasa da, o özel olan birinin ara sıra yakınında olması hoşuna giderdi. Yüzyılların ilerlemesiyle, insanların arasındaki mesafenin 2 mahalleden 1 telefon

Gidensizlik

İsteksizlik yokuşlarında Gidensizlik dolu günler Ve Ağrısız başlar eşliğinde Oturduk, dertleşiyoruz Alevimden söndüğünde Ardımda bıraktığım küllerimle. Ağlıyoruz. Eskisinden daha güçlü tüm parçalarım Bütünümden kalanlarla, Görüştük, söyleşiyoruz. Gülüşüyoruz. Ertelemeden geçen işlerimde İçimin paramparçalığı ve Aklımda kalan son sözleriyle, Hatırlaşıyoruz. Hayatımın tam ortasına yediğim tekmelerle Takvimimde işaretli her bir günle Son yaprağı koparırcasına Vedalaşıyoruz. Kurda kuşa yem ettiğim hislerimle Kıtlıktan çıkmışçasına önüme koyulan yemeğim ve, Savaştan çıkmışçasına harabe kalemimle Laflıyoruz. Sen bilmezsin, anlamaz o güzel derinliğin. Elimde bir yarım teselliyle Dilimde hissizleşen dokular, dökülmeye hazır kelimelerle Bekliyoruz. Gel, git, ya da öldür bir an önce. Biz, Biz bir arada yaparken her şeyi Sen katılmadan önceki son yemeğimizi yiyoruz. Katılaşıyor ve netleşiyor her bir dokumuz Yaşlar akıyor elmacıklarımızdan Beklemeye razıyk