Skip to main content

Güneş

Doğdu güneş gökyüzünün bir köşesinden, aydınlandı yer yüzündeki rutubetli ev. Kadın kalktı yatağından, baktı saate; saat 8'i geçeli 1-2 dakika olmuştu, buğulu saat camından tam göremese de vaktin geldiğini anlamıştı. Kapının hemen arkasında bavulu hazırdı, kaptığı gibi paltosuna yöneldi. Ayağının değdiği ahşap gıcırdayınca kadın hareketini hemen kesti. Kimse farketmemişti anlaşılan o derin sessizlikteki tahtayı. Herkes derin uykusuna devam ederken, kadın kapıyı araladı usuldan. Ayakkabılarını giydiği an özgürdü. Evden 1 adım bile uzaklaşmamış olmasına karşın özgürlüğün kokusunu doldurdu ciğerlerine.

Tam 12 yıl olmuştu o eve ilk adımını atalı. Gencecikti, hayattan beklentisi bol; karşılaştığı az olan bir insandı. Yıllar beraberinde götürdü beklentileri. Her geçen yıl listedeki maddeler azaldı bir bir, maddelerle bir bir azaldı kadın... Evlendiği adam pek de beklediği gibi çıkmamıştı aslında. Her genç kız gibi kültürlü, konuşmasını bilen, mutlu edebilecek (ve tabi paralı) birini istedi, karşısına çıkan istediği gibi değildi. Eve attığı ilk adımda anlamamasına yanan kadın, eve attığı son adımda tüm bunları unutmuştu.

Koşsa mı yoksa sakince yürüse mi bilemedi, o kadar uzun zaman olmuştu ki yalnızlıktan keyif almayalı... Kendini sokaklara attı, nereye gideceğini bilmese de nereden gideceğini çok iyi biliyordu. Gizledi kendini bir yerlere, ya donarak ölecekti ya da daha kötüsü. Ben anlatmayayım diye ne olduğunu, göstermedi yüzünü. Kadın kaçmıştı evinden, evinden ve bunu gören benden. 12 yıl önce attığı adımın intikamını almış, 12 yılı bilen beni de yanıltmıştı.

Battı güneş gökyüzünün diğer köşesinden, karardı diğer köşesindeki rutubetli ve kasvetli ev. Adam yattı yatağına, baktı saate. 12 yılın üzerine bir 12 saat eklenmişti. Saatin buğulu camından ayırdı gözlerini, kadını haklı buldu içinden geçirdiklerinde. Yumdu gözlerini onsuz hayata, kültürlü olmadığı için, susmasını bildiği için; parayı bir türlü bulamadığı için saydırdı kendine. Bir yaprak daha koparılmıştı takvimden, bir gün daha değiştirmişti dünyayı.

STK

Comments

Popular posts from this blog

Herkes Bir Kere Gider

Güzel şeyleri öldürmek fazla kolay şu sıralar, kötüleri yaralayamıyorum bile. Olup bitenler benden bağımsız gerçekleşiyor ve ben hayatım üzerindeki kontrolümü sorguluyorum. Giden gidiyor, içimde kalanlar beni derinlere çekerek boğuyor. Konuşmak kolay, anlatmak her şeyden daha zor geliyor. Mutluluktan bir yudum almış birini mutsuzlukla boğmak adil gelmiyor bana. Adaleti sağlayacak gücüm yok ve bundan olacak ki adil olanı tadamıyorum bir türlü. İçimde boşalan şeylerin hissi henüz taze, aldığım tavsiye ise hep zaman üzerine. Zaman taze acıları küflendirmekten başka bir şeye yaramıyor oysa, niye kendimi ait hissettiğim yerde bulamıyorum? Soğuk terler havuzunda yüzüyorum, her yerim titriyor. Anılara odaklandığım için havuzdan çıkamıyorum. Yakmasan canımı olmaz mı? Hissiz kalacağımı biliyorum, felç gibi bir şey bu. Beni gitmekten alıkoyan bir tane bile sebep yok ve bu kalmamın en büyük sebebi oluyor. Umutlarım tükeniyor da neden sürekli yeni umutlar üretiyorum? Durdurup geri sarmak istediği

Çocuk

Yüzüne bile bakmaması çıldırtıyordu çocuğu. Henüz küçük de olsa, sevmenin ne olduğunu erken öğrenmişti. Pek de bir şey yaşamadığı hayatına sığdıramadığı, karşılık olarak ufacık bir bakış bile alamadığı bir kızdı ona sevmeyi böylesine acı öğreten. Her sevmeyi karşılıksız, her insanı acımasız sanıyordu. Daha 11 yaşında, çevresinde olup bitenlerin güçbela farkında olan bu çocuk o'nun çevresinde ne olup bittiğini belki de herkesten iyi biliyordu. Yaşı küçük olduğu için dışarıya çıkacak izni, kafası sürekli başka yerlerde olduğu içinse kendisine alınmış bir telefonu yoktu. Çevresindeki arkadaşları zeka kapasitelerinden daha büyük ekrana sahip telefonlarıyla kızları etrafına toplarken, onun tek işi artık bahçeye çıkmakta bile tereddüt yaşayan bir iki arkadaşını yakalayıp top oynamaktı. Kızları etrafına toplamak en büyük isteği olmasa da, o özel olan birinin ara sıra yakınında olması hoşuna giderdi. Yüzyılların ilerlemesiyle, insanların arasındaki mesafenin 2 mahalleden 1 telefon

Gidensizlik

İsteksizlik yokuşlarında Gidensizlik dolu günler Ve Ağrısız başlar eşliğinde Oturduk, dertleşiyoruz Alevimden söndüğünde Ardımda bıraktığım küllerimle. Ağlıyoruz. Eskisinden daha güçlü tüm parçalarım Bütünümden kalanlarla, Görüştük, söyleşiyoruz. Gülüşüyoruz. Ertelemeden geçen işlerimde İçimin paramparçalığı ve Aklımda kalan son sözleriyle, Hatırlaşıyoruz. Hayatımın tam ortasına yediğim tekmelerle Takvimimde işaretli her bir günle Son yaprağı koparırcasına Vedalaşıyoruz. Kurda kuşa yem ettiğim hislerimle Kıtlıktan çıkmışçasına önüme koyulan yemeğim ve, Savaştan çıkmışçasına harabe kalemimle Laflıyoruz. Sen bilmezsin, anlamaz o güzel derinliğin. Elimde bir yarım teselliyle Dilimde hissizleşen dokular, dökülmeye hazır kelimelerle Bekliyoruz. Gel, git, ya da öldür bir an önce. Biz, Biz bir arada yaparken her şeyi Sen katılmadan önceki son yemeğimizi yiyoruz. Katılaşıyor ve netleşiyor her bir dokumuz Yaşlar akıyor elmacıklarımızdan Beklemeye razıyk