Skip to main content

Posts

Showing posts from July, 2015

Çakmak, Mezar ve Rüzgar

Ve bir sigara daha yakmak için alırsın eline çakmağını, sana izin vermeyen rüzgara söversin önce, sonra çakmağına; ta ki yakana kadar sigarayı. Çektiğin her bir dumanın anlamsızlığı ve kayboluşları rüzgarda, sana yaşadığın günlerin anlamsızlığını ve kayboluşunu hayatta, bir kez daha hatırlatır. Bu sefer öldüm derken yaşama mezardan başlamak çalar kapını. Kalktığın topraktan yatacağın toprağa kadar art arda yakarsın sigaralarını, ta ki anlamsızlığında rüzgarın ve ahenginde hayatın, mezardan çıkardığın çakmağının yanmayışına sövene kadar. Ta ki son dumanını çektiğin sigaranın, seni mezarına götürdüğünü anlayana kadar. Ahenginde mezarin ve anlamsızlığında çakmağın, sen yarı ölüsündür çakmak alev alana kadar. Aslında sen yarım yaşamışsındır o mezara girene kadar. STK

Nice Yaslara

Siz hiç kutlayamayacağınız bir doğum gününü, kutlamanız gerekenlerden daha kesin hatırladınız mı? Bugün 17 yaşına basacaktı hayatta olsa, ve ne olursa olsun aramızda; ben upuzun bir mesajla kutlayacaktım hep yaptığım gibi. Çok erkendi, henüz 14 yaşında bile değildi doğum gününe bakılırsa. Mezar taşının üzerine 14 yazılsa da... Herkese bir yıkım olmuştu, onun bu kadar genç ayrılışı aramızdan. O bizim hayatımıza adını öyle bir kazımıştı ki gitmeden, üzerine yağan nice yağmurlar, ardından kopan nice fırtınalar kazınanın acısını hafifletememişti. Seray Sanay ismi, hepimizin aklında 14 senelik bir başlangıç olarak kalmıştı. Ama ne farkederdi ki? Onun da dediği gibi, "İyi bir başlangıç başarmanın yarısıydı." Onun başlangıcı, başlı başına bir başarıydı. Espriler yapardı, insanlarla iyi anlaşır ve yardıma ihtiyacı olanın derdini paylaşırdı. Her şeyden önemlisi bize hayatın engellere rağmen devam ettiğini anlatırdı. Bugün onun kutlayamadığımız 3. yaş günü, bugün onsuz deva

Yerdeki Bıçak

Kimimiz yazarak, kimimiz çizerek, kimimiz de çekerek fotoğrafını bir şeylerin:     Rahatlarız... İş silmeye, unutmaya, atlatmaya geldiğinde:     Yapamayız...                         Hepimiz yetenekliyiz bir şeylere, hepimizin yeteneğini ortaya çıkaran birileri, hissettirdikleri...                                 O birileri gitmeye kalkıştığında, ve kalmaya karar verdiğinde hisleri, Rüyalarımızı ve acılarımızı kapladığında gidişleri, Sayısız gözyaşı ve hayale sebep olduğunda gözleri:     Unutamayız... Anlayın artık kavuşmanın klişeliğini,                                Çünkü gözyaşları düşmezse tuvalimize biz ressam,                                Gidişlerin arkasından vurmazsa flaş biz fotoğrafçı,                                 Ve rüyalarımız bulunmazsa her bir hecesinde şiirlerimizin bizler şair:     Olamayız...                              

Olur mu?

Her bir hücreme hapsettim seni,       Beynimin her bir kıvrımı ve kalbimin her bir damarında sen; Kalıcısın bedenimde. Git desem de gitme, çünkü ben ben olalı sevmekten vazgeçemedim seni. Çünkü sen benim olalı, asla gelmedin geri. Hapsettiğim hücrelerimde yaşam verdin bedenime, Gel desem de gelme, çünkü ben sevdim seveli seni, Alıştım gitmelerine, uğramadan kalbime; damarlarımda süzülmene. Üzülme.   Geriye kalbimin son çarpmaları, zihnimin bana sayısız oyunları; ileride beni bekleyen kalpsiz bir beden, bari bende dolaşan son zehrini de götürme benden. Öp desem de öpme sakın beni, çünkü kaldıramam vücudumda bırakacağın bir başka izi. Yine başka bir gizi, aynı gidiş ve terkedişleri. Silemem yenisini, dilerim seversin bensizliği, beni asla sevmediğin gibi. Sil bizi, asla bir araya getiremediğin sen ve ben gibi. Aklında kalmayan onca anı ve hatıra, benim olmadığım günleri benimle olduklarından daha güzel hatırla. Isıt ellerini bana beslediğin nefret ateşiyle, dağıt bizden