Güzel şeyleri öldürmek fazla kolay şu sıralar, kötüleri yaralayamıyorum bile. Olup bitenler benden bağımsız gerçekleşiyor ve ben hayatım üzerindeki kontrolümü sorguluyorum. Giden gidiyor, içimde kalanlar beni derinlere çekerek boğuyor. Konuşmak kolay, anlatmak her şeyden daha zor geliyor. Mutluluktan bir yudum almış birini mutsuzlukla boğmak adil gelmiyor bana. Adaleti sağlayacak gücüm yok ve bundan olacak ki adil olanı tadamıyorum bir türlü. İçimde boşalan şeylerin hissi henüz taze, aldığım tavsiye ise hep zaman üzerine. Zaman taze acıları küflendirmekten başka bir şeye yaramıyor oysa, niye kendimi ait hissettiğim yerde bulamıyorum? Soğuk terler havuzunda yüzüyorum, her yerim titriyor. Anılara odaklandığım için havuzdan çıkamıyorum. Yakmasan canımı olmaz mı? Hissiz kalacağımı biliyorum, felç gibi bir şey bu. Beni gitmekten alıkoyan bir tane bile sebep yok ve bu kalmamın en büyük sebebi oluyor. Umutlarım tükeniyor da neden sürekli yeni umutlar üretiyorum? Durdurup geri sarmak istediğim birçok an var hayatımda ve özlediklerime bir türlü kavuşamıyorum. Güzel bir zamanı hayal ettiğimde o kadar da iyi hissetmiyorum. Kötü bir zamanda yaşıyorum ve beni anlayabilecek kimse beni anlamaya yeltenmiyor. Yalnızlığın en kötüsü etrafında insanlar olduğu zaman oluyor sanırım. Kabullenmek ağır geliyor, özellikle üzerimde taşıyabileceğimden kat kat daha fazla yük olduğu zaman. Güçsüz hissediyorum, kontrolsüz ve tükenmiş haldeyim. Bu bir yardım çağrısı değil, her kim olursa olsun bunu okuyan; bana yardım edemeyeceğini bile bile yazıyorum, canım inanılmaz bir şekilde yanıyor. Kulaklarımda bir uğultu var, dört bir yanım hüzünle kaplı ama hala gülümsemeye çalışıyorum. Gülümsersem geçer diyorum, geçmeyecek biliyorum. Yapacağım hiçbir şey olanları değiştirmeyecek ve seyirci kalmak ve seyirci gitmek arasında bir seçim yapamıyorum. Sarılmak güzel bir his, bunu biliyorum. Peki neden hayata sarılmak bana bu denli kötü hissettiriyor? Gitmeyeceğim, ama kendimi kalmış da sayamıyorum. Özür dilerim ama sanırım kendi içimde kayboluyorum. Labirentin çıkışını aramak yerine girdiğim yerden çıkmayı tercih ederdim. Keşke girdiğim yeri bilebilseydim. Keşke, keşke dememeyi öğrenebilseydim. Benden alınması uzun süren tüm kelimeleri tek seferde söylemeseydim. Ama oldu bir kere değil mi? Herkes bir kere gider zaten, ikinci kez gitmişse asla gelmemiştir.
Zihnim ince bileklerimde toplanıyor, gün ağardığı sürece Her gece yeni bir hesaplaşma, yeni bir yüzleşme Bir adım uzaklaşamadan kaçmak kendimden, yoruyor beni Bir adım yaklaşamadan sevmek seni, özlemek seni Bu cümbüşün sorumlusu benim, bu kargaşanın sebebi Tüm bu kelimeler, birinin dudaklarından döküleceklerin esiri Zaferin ardında gizlenen kaybetme korkusu Güvenin yok ettiği korkuların yanlış bilinen doğrusu Işıklar doğrudan bakıldığında o denli parlak değilmiş Denir ki seven gitmez, bekleyen beklemekten vazgeçmezmiş Bir anlık kararla atılan toprak kimseyi boğmaz Ömürlük hayaller gömülse de çürümezmiş Her gelene değişen insanda kararlılık aranmaz Her geleni değiştirense gerçekten sevmiş olmaz Kabullen, her çiçek senin istediğin gibi kokmaz Ama kimse de bir çiçeği kökü için koparmaz İnsan istediğini sevmez, sevdiğini ister Sahip olduğu her şeyi verir, onda olmayanı ister İnsan git diyende kalır, kal diyenden gider Bir aşığın defterinde ölümün her hali geçer Kim...
Comments
Post a Comment